OKUMAK NE GÜZEL ŞEY
SUNUCU - Ali'nin ninesini tanır mısınız? Çok hoştur. Ama, okuma yazma bilmez. Yalnız bu sıralarda sık sık evden çıkıyor. Oysa eskiden pek dışarı çıkmazdı. Neden evde oturmadığını bu oyunda öğreneceğiz.
(Sahne: Nine mutfaktadır. Bir yandan da yiiksek sesle heceleri, harfleri söylemektedir. Tam bu sırada dede içeriye girer.)
NİNE(Heyecanla) - Ayy, beni korkuttun ayol!
DEDE - Okuma yazma öğrendiğini çocuklardan saklama artık. Er geç öğrenecekler. (Elindeki Alıştırma Kitabını göstererek.) Bak, sana bir kitap buldum.
NİNE - Kimin o?
DEDE - Ali'nin.
NİNE- Ya çocuğa gerekliyse?
DEDE - Yok canım, Ali okumayı öğrendi artık. Okuma Bayramı bile yaptılardı, unuttun mu? O, her şeyi okuyor artık.
NİNE - İyi öyleyse, haydi, kimse gelmeden biraz çalışalım. Ah şu okumayı iyice öğrensem!
DEDE - Yıllardır bunun sıkıntısımı çekiyorsun hanım. İyi ki şu okuma yazma kurslarına gidiyorsun. Hiç üzülme , yakında sen de okuyup yazacaksın. Ödevlerini yaptın mı?
NİNE - Çoktaaan! Haydi, beni biraz da sen çalıştır.
(Masaya otururlar. Bu sırada Ali'nin sesi duyulur. Okul şarkıları söyleyerek gelmektedir.)
NİNE- Eyvah, Ali geliyor! Ben bu kitabı nereye saklayayım?
(Nine, elindeki kitabı boş çorba tenceresine atıverir, kapağını kapatır.)
ALİ - Nineciğim, dedeciğim nasılsınız?
NİNE - İyiyiz, iyiyiz.
DEDE - Ali, maşallah keyfin yerinde. Okuma Bayramımdan beri daha neşelisin. Seninle övünüyoruz oğlum. Bize biraz oku da dinleyelim, olmaz mı?
ALİ - Durun, Alıştırma Kitabımı alıp geleyim.
(Ali, odadan hızla çıkar. Nine telaşlanır.)
NİNE (Dede'ye) – Eyvah, şimdi ne, yapacağız? Kitabını bulamayacak !
DEDE - Üzme kendini canım!
ALİ (İçeri girer.) - Kitabımı bulamadım. Siz gördünüz mü?
NİNE (Sıkıntıyla) - Bilmem ki.
(Tam bu sırada Ali'nin annesiyle babası içeri girerler.) Selamlaşırlar.
BABA (Nine'ye) - Anne karnım acıktı. Ne çorbası pişirdin?
NiNE (Yerinden kalkar. Oğluna engel olmak ister Fakat geç kalmıştır.)
- Açma o tencereyi!
BABA – A a a! Bu ne güzel çorba böyle! Bu çorba nasıl yenir anneciğim? (Güler.)
DEDE - O yenmez çocuklar.
NiNE- O kitaptır, okunur. Verin de size okuyayım onu. Nasıl olsa artık saklayamam.
ANNE - Anneciğim, sen okumayı bilmezsin ki!
NİNE- Sen öyle san. Ben evden çıkıp nereye gidiyordum sanıyorsunuz?
ANNE - Nereye gidiyordun anneciğim?
NiNE- Okuma yazma kursuna.
ALİ- Bizden niye sakladın nineciğim ?
NİNE- Utandım da ondan.
ALİ - Bundan utanacak ne var?
NiNE - Haklısın ama, her şey zamanında güzel. Biz geç kaldık. Bizim zamanımızda okul mu vardı. Bak, sen ne güzel okula gidiyorsun. Ama benim için öyle değil. Hem ben senin kadar kolay öğrenemiyorum artık. çocuklar ne çabuk öğreniyorlar. Gel seni gözlerinden öpeyim.
ALİ - Sen de okuyorsun nineciğim. Ben de senin ellerinden öpeyim!
DEDE - Çocuklar, şu okumak ne güzel şey!..
OKUMA BAYRAMI
YUSUF : Yollarda ne kalabalık… Beş dakikalık yer için bir saat sıra bekle. Havadan gitmek daha kolay. Trafik memuru falan yok. Kırmızı, yeşil, lambalar yok. Haydi bakalım doğru ev! Vuuuu! Vuuuu!
DENİZ : Annen nerede evladım?
YUSUF : Çarşıya gitti teyze…
DENİZ : Çarşıya mı gitti?
YUSUF : Evet teyzeciğim.
DENİZ : Off, yoruldum! Bir dakika şuraya oturayım. Bugün okul yok mu YUSUF?
YUSUF : Vaaar…
DENİZ : Ya sen niçin gitmedin?
YUSUF : Şey… Şey… Bugün benim yaş günüm de…
DENİZ : Yaş günün mü? A evladım, günün yaşı, kurusu olur mu?
YUSUF : Bu gün bir yaşıma daha girdim de…
DENİZ : Yaaa! Allah yaş bereketi versin…
YUSUF : Size de teyzeciğim.
DENİZ : Annen de nerede kaldı? Ona bir mektup okutacaktım. Oğlumdan geldi. Biz vaktiyle okuyup yazmadık. Şimdi bir mektup için başkalarına muhtaç oluyoruz. Bak makine ile yazılmış, sen de okuyabilirsin. Al, oku da ne yazmış, öğreneyim…
YUSUF : Se….. se…… se…… sev……sev………sevgi……. sevgili…… a……a………an…..anne.
DENİZ : Aman evladım, bu nasıl okumak? Bak, senenin sonu yaklaştı, sen hala sökemiyorsun… Okula düzgün devam etmeyenin hali budur. Ah ah ! Şimdiki aklım olsaydı okulu bir gün kaçırmazdım; kitapları, dergileri harıl harıl okurdum… Annenin geleceği yok. Senden de hayır yok… Gidip başka bir kapı çalayım bari…
Evladım, yaş günün, kuru gün deme de, derslerine çalış. Başkalarına muhtaç olmak çok acı, çok acı…
YUSUF : Bu komşu da mektup okutacak zamanı buldu.
Sen de ne zaman geldin?
ALPER : Şimdi geldim.
YUSUF : Kapıyı kim açtı?
ALPER : Kapı açıktı. Bir kadın çıkıyordu. O çıktı ben girdim. Annen giderken dükkana bir şeyler ısmarladı. Onları getirdim. Ama hepsi sizin değil. Bazıları da şu komşuya gidecek. Bu kağıdı oku da hangileri sizinse bırakayım.
YUSUF : Bugün de talihimiz okumaktan açıldı.
Kes…..kes….kes…..kesme….
ALPER : Kesme şeker, kesme şeker… Kaç kilo?
YUSUF : Ne bileyim ben?
ALPER : Usta kağıda yazmamış mı?
YUSUF : Yazmış ama…
ALPER : Yazmış ama sen okuyamıyorsun.
YUSUF : Al, sen oku…
ALPER : Ben okusaydım bu yaşta çırak olur muyum? Sözde sen okula gidiyorsun. Şimdiye kadar okuman, yazman gerekti. Demek, ya tembellik ediyorsun yahut da okuldan kaçıyorsun…
YUSUF : Okuldan kaçılır mı hiç?
ALPER : Okula giden, derslerine çalışan bir çocuk benim gibi bir bakkal çırağı karşısında böyle kem küm eder mi? Neyse, gideyim bari… Oyuncakların güzel ama, sen bunları hak etmemişsin… Allahaısmarladık.
YUSUF : Artık çırakların da diline düştük.
ÖMER : Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet… Yazıyoooor…
YUSUF : Kapı da bugün ne işledi, ne işledi…
ÖMER : Babanın gazetesini getirdim, evde yok mu?
YUSUF : Yok, dah gelmedi…
ÖMER : Yazık, kısmet bizim değilmiş. Gelir gelmez müjdeyi sen iste…
YUSUF : Hoppalaaa! Gene okuma… Dur, bakayım… Me…… me…….me……me
ÖMER : İlkbahar kuzuları gibi niçin meliyorsun? Şunu birden okusana.
YUSUF : Okunaklı yazmamışlar ki…
ÖMER : Amma da yaptın ha! Harfler Hasan Paşa fırınının simitleri kadar. Bunu da sökemezsen küçük yazıları nasıl sökersin?
YUSUF : Amaaaan ! Bu kara kara yazıları gördükçe gözlerim kararıyor…
ÖMER : Kararır ya… Şu oyuncakları sevdiğin kadar kitabı, kalemi, defteri sevseydin böyle olmazdı. Neyse fazla konuştuk. Hoşça kal…
YUSUF : Şey, dur gitme… Babana müjde ver, diyordun.. Neydi o?
ÖMER : Hah hah hay! Okuyup yazamayanlar işte böyle bir çok fırsatlar kaçırırılar.
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet… Yazıyoooor…
YUSUF : Hain çocuk, şu müjdeli haberi söyleseydi ne olurdu sanki? Acaba kendim sökebilir miyim? Me…. Me…. Me….. mur….mur….memur. hah söktüm. Memur, diyor. E ne olmuş memurlara? Za…..za…..zam…. Memurlara zam. Tam söküyordum yine kapı çalındı.
BÜŞRA : Evde kimse yok mu?
YUSUF : Ben varım ya işte…
BEYZA : Yalnız başına evde oturmaktan sıkılmıyor musun, YUSUF?
YUSUF : Yalnız değilim ki, bakın bir sürü oyuncaklarım var…
BÜŞRA : Bu oyuncaklar arkadaşlarının yerini tutar mı?
YUSUF : Tutmaz ama, eğleniyorum işte…
BEYZA: Eğlencenin de sırası var. Müdürümüz babana bu mektubu gönderdi. Okula devam etmeyişinin nedenini soruyor… yakında karnelerde verilecek. Yine senin ki zayıf, pek zayıf…
YUSUF : Ben elimden geldiği kadar çalışıyorum.
BÜŞRA : Çalışsan karnen hep pekiyi olur. Yazıdan bile zayıf alıyorsun.
YUSUF : Ben almıyorum. Öğretmen öyle veriyor. Hem yazıdan kolay ne var? İsterseniz şu kağıda yazayım da görün.
BEYZA : Öyle belli olmaz. Şimdi ben size bir şey söylerim. İkinizde yazarsınız. Sonra karşılaştırırız.
YUSUF : Haydi yazalım…
BÜŞRA : Ben de şu kağıda yazayım…
BEYZA : Hazır mısınız? Yazın bakalım. “ vapur”
YUSUF : Ne gülüyorsunuz, beğenemediniz mi? Hangisi vapura daha çok benziyor? Allah aşkına doğru söyleyin…
BÜŞRA : Sen de bizim gibi her gün okula gitseydin, öğretmeni dinleseydin böyle geri kalmaz gülünç olmazdın…
BEYZA : Haydi arkadaşım, gidelim artık…
YUSUF : Gitmeyin gitmeyin. Şimdi hepinize bir söz vermek istiyorum.
Sevgili büyüklerim, arkadaşlarımın başarısı bana kuvvet verdi. Tembelliğimden utandım. Artık her gün okula gideceğim. Onlardan geri kalmayacağım. Çalışkan bir çocuk olmaya karşınızda ant içiyorum.
MEYVELER
ELMA
Ağacım, yaprağım var,
Gül kokan toprağım var.
Amasya elmasıyım
Meyvelerin hasıyım.
Yanağı al al olur,
Beni yiyen çocuğun.
Damağı bal bal olur,
Elma diyen çocuğun.
Bu yurdun öz malıyım,
Ağızların balıyım.
PORTAKAL
Tanıdınız değil mi?
Benim adım portakal
Çocuklar yalvarıyor,
Aman gitme! Burda kal.
Geliyorum güneşli,
Akdeniz illerinden.
Vitaminlerim düşmez,
Doktorların dilinden.
Ağıza tat veririm,
Yurdun öz meyvesiyim.
ÜZÜM
İzmir'de sarı kızım,
Antep'te kara üzüm.
Kurusu, tazesi var,
Ye de doy iki gözüm.
Zilenin pekmeziyim,
Ankara'nın şırası.
Tadıma doyum olmaz,
Al ye geldi sırası.
Sarı , mavi, mor renkli
Bir bürümcük halısıyım
Aslımı sorarsanız
Ben de yerli malıyım.
KESTANE
Yeşil Bursa deyince
Akla gelir kestane.
Yiyenler asla görmez
Ne hastalık , hastane.
Uzun kış geceleri,
Kestane kavurarak,
Kurt masalı dinlenir,
Dumanlar savurarak.
Saklanırım yıl boyu,
Bir dikenli yumakta.
Vücuduna güç gelsin,
Al ye tadıma bak da.
Ey Bursalı, Bursalı!
Kestane yurdun malı,
FINDIK
Giresun benim yurdum,
Yeşil deyince durdum.
İnce dallar arasında
Minicik yuva kurdum.
Giresun'da kayıklar,
Kızlar beni ayıklar,
Mini mini çocuklar
Fındık diye sayıklar
Bol yağlı nişastalı,
Yerli malıyım malı.
CEVİZ
Benim yurdum baştan başa
Anadolu yaylası.
Yeşil yaprak altında
Dururum dizi dizi.
Ağızların tadıyım,
Baklavanın çeyizi.
Sorun bakın çocuklara,
Kim sevmezmiş cevizi?
Ulu ağaçlarda hep,
Sallanır, serin serin.
Yapraklarım derseniz,
Narindir, hepsi narin.
Yerli malı deyince
Unutmayın cevizi.
KAYISI
Reçeli çok severler
Biliyorum çocuklar.
Hangisi sorun bakın
Reçelin en iyisi.
Şaşmadan diyecekler
Elbetteki kayısı.
Şeftalinin kızıyım,
Eriğin de dayısı.
Reçelimi bulamazsan
Dalımdan kopar da ye.
Farkına varamazsın
Hangisi en iyisi?
Ünüm tuttu dört yanı,
Malatya kayısısı.
ÖĞRENCİLER
Hepiniz hoş geldiniz.
Bize sağlık verdiniz,
Soframıza afiyet,
Vücudumuza sıhhat.
Ağzımızda tatsınız,
Hem de başımızda taç.
Sizler varken biz neden
Olalım ele muhtaç?
Yerli yemiş yiyerek
Gülelim eğlenelim.
Yurdumuz bir cennettir,
Kıymetini bilelim…
EN GÜÇLÜ KİM?
(Eski bir İbrani masalından uyarlama.)
Çocuk: Ey güneş biraz ara versen ne olur sanki.
Sahne: Çocuk ayakta çalışmaktadır. Güneş maketinin ortasında bir başka çocuk yüzü görülmektedir.
Güneş şarkısını söylerken, çocuk oflaya poflaya çalışmaya devam eder.
Güneşin şarkısı
Işık topuyum parlarım
Donarsınız ben olmazsam
Yarın yeniden doğarım
Kaybolsam bile bu akşam.
Çocuk çalışmaya devam ederken şekilli parlak bir şişe bulur. Tapasını açar, içinden bir dev belirir.
Çocuk: Hiii! Bu da nesi?
Dev: (Tok ve yavaş tempolu bir sesle) Sağ ol çocuk, beni bu şişeden kurtardın.
Çocuk: (Korkuyla) Sen de kimsin?
Dev: Ben bu şişeye hapsedilmiş bir cinim. Yüzyıllardır beni şişeden birisinin kurtarmasını bekliyordum. Sen, iyi kalpli çocuk! Beni kurtardığın için seni ödüllendireceğim. İyi düşün. Yalnızca üç dileğini yerine getirebilirim.
Çocuk: (Sevinir) Yaşasııın.
Dev: Dile benden ne dilersen.
Çocuk: (Bir süre düşünür ve güneşe dönerek) İşte onun gibi güçlü olmak istiyorum. Her yeri aydınlatmalıyım ve her şeyi ısıtmalıyım. En güçlü o. Güneş olmak istiyorum.
Dev: Pekâlâ. (bağırarak, vurgulu) lebbeyk! Sahip güneş olsun!
Güneş maketinin arkasında artık çocuk vardır. Neşe içinde güneşin şarkısına başlar.
Güneşin şarkısı
Lay lay lay la lay lay lom
Lay lay lay la lay lay lom
Işık topuyum parlarım
Donarsınız ben olmazsam
Yarın yeniden doğarım
Kaybolsam bile bu akşam
Şarkı devam ederken güneşin önüne bulut maketi taşıyan başka bir çocuk gelir.
Çocuk: Hişşt! Çekil önümden!
Bulut: (Şımarık) Çekilmem.
Çocuk: Çekil diyorum sana.
Bulut: Bana ne.
Çocuk: Bak şimdi öyle bir sıcak olacağım ki çekip gideceksin.
Bulut: (Gülerek) Hadi ne yaparsan yap.
Bulut şarkısını söylerken çocuk kızmakta ve yakınmaktadır.
Bulutun şarkısı
Pamuk deniziyim gökyüzünde
Kar yağmur taşırım ben göğsümde
Bazen şimşekler çıkar benden
Sular vardır benim özümde
Çocuk: Ciiin ciiin. Çabuk gel.
(Dev gelir)
Dev: Ne istiyorsun ey sahip.
Çocuk: En güçlünün güneş olduğunu sanıyordum ama şu bulut geldi, önümde durdu. Hiç bir şey yapamıyorum. Demek ki, bulut daha güçlüymüş. Bulut olmak istiyorum. Hadi, hadi! Bulut yap beni. Çabuk ol!
Dev: Peki ey sahip. Lebbeyk! Sahip bulut olsun
Çocuk artık bulut maketindedir.
Çocuk: Yaşasııın! Yağmurlar yağsın, şimşekler çaksın!
Neşeyle şarkısına başlar.
Bulutun şarkısı
Pamuk deniziyim gökyüzünde
Kar yağmur taşırım ben göğsümde
Bazen şimşekler çıkar benden
Sular vardır benim özümde
Şarkı devam ederken, rüzgâr sesi duyulur ve tülleri savrulan bir çocuk girer. Salınarak gelir ve bulutu itmeye başlar. Bulut bir süre direnir.
Çocuk: Ne oluyor yaa. Neden beni itiyorsun.
Rüzgâr: (Kibirli) Önüme katarım her şeyi. Çok götürdüm senin gibisini.
Çocuk: İtme beni, itme ne olur.
Rüzgâr: Hele bulutlara hiç acımam.
Cocuk: Neden yaaa!
Rüzgâr değişik yönlere doğru dans ederek giderken şarkısına başlar
Rüzgârın şarkısı
Koşarım ben hiç duramam
Esmezsem ben, ben olamam
Biraz deliyim darılmayın
Durdurmak için yorulmayın
Yeniden buluta doğru gelir ve onu itmeye başlar. Beraberce ve yavaşça hareket ederler.
Çocuk: (Ağlamaklı bir sesle) Vay be. Rüzgâr daha güçlüymüş. (bağırarak) Ciiin, ciin. Yetiş!
Dev yeniden sahneye gelir.
Dev: Söyle ey sahip.
Çocuk: Tam güneşin önünü kapatıp yağmurlar yağdıracaktım ki, rüzgâr gelip beni kovaladı. Asıl en güçlü olan rüzgârmış. Rüzgâr olmak istiyorum. Rüzgâr olmak istiyorum.
Dev: Lebbeyk. Sahip rüzgâr olsun.
Çocuk rüzgâr tülleriyle dans ederek süzülür ve şarkısına başlar.
Rüzgârın şarkısı
Koşarım ben hiç duramam
Esmezsem ben, ben olamam
Biraz deliyim darılmayın
Durdurmak için yorulmayın
Şarkı devam ederken çocuk dağa çarpar. Şarkıyı söylemeyi bırakır.
Çocuk: (Şaşırarak) A aaa! Ne oluyor ben nereye tosladım.
Dağ: (Kendinden emin rahat bir sesle) Bre gafil! Ne dolanırsın önümde?
Çocuk: Şimdi görürsün sen.
Çocuk geriler bir daha dağa doğru hamle yapar. Yine çarparak durur. Gittikçe sinirlenir.
Dağ: Yavrucuğum boşuna yorma kendini.
Çocuk: Öyle bir eseceğim, öyle bir eseceğim ki seni yıkıp geçeceğim.
Çocuk her seferinde dağa çarparak birçok kez hamle yapar.
Dağ güler ve şarkısına başlar.
Dağın şarkısı
Ak saçlarım kardandır
Bütün gövdem kayadandır
Eskilere dayanır yaşım
Belki ağırlığım ondandır
Şarkı bitince,
Çocuk: Nasıl oluyor ben ki o kadar güçlüyüm ama şu dağı yerinden kımıldatamıyorum. Dağ daha güçlüymüş. Dağ olmalıyım, dağ olmalıyım. Ciiin, ciiin!
Dev gelir.
Dev: Yine ne istiyorsun?
Çocuk: (Ağlamaklı) Tam en güçlü olmanın keyfini çıkartıyordum. Şu koca dağ önüme çıktı ne yapsam onu geçemiyorum. Bana yardım et.
Dev: Nasıl yardım edebilirim?
Çocuk: Beni dağ yapabilirsen en güçlü olabilirim.
Dev: Yalnızca üç hakkın vardı ve sen onu kullandın. Artık dileklerini yerine getiremem.
Çocuk: Ama bu haksızlık. Ben dağın daha güçlü olduğunu bilmiyordum. Bir şey yapamaz mısın?
Dev: Sen iyi kalpli bir çocuk olduğun için sana son bir şans vereceğim. İyi düşün ve söyle. Çünkü başka şansın olmayacak. Gerçekten dağ olmak istiyor musun?
Çocuk: Eeveeet.
Dev: lebbeyk! Sahip dağ olsun!
Çocuk dağ maketinin ardına geçmiştir. Keyifle şarkısına başlar.
Dağın şarkısı
Ak saçlarım kardandır
Bütün gövdem kayadandır
Eskilere dayanır yaşım
Belki ağırlığım ondandır
Şarkı devam ederken bir madenci (veya madenciler) dağa kazma vurmaya başlar.
Çocuk: Aman ne oluyor. Birisi içimi oyuyor. Ama nasıl olur en güçlü benim.
Madenci(ler) şarkı söyler
Cehenneme ben inerim
Kömürü de ben sökerim
Kara kışta titrerim
Hani benim hani benim (k)
Hani benim kömürüm (k)
Hani benim kömürüm (k)
Çocuk: Heeey! Ne yapıyorsunuz siz orada niye içimi oyuyorsunuz.
Madenci(ler): Ben (biz) emekçi bir insanım (insanlarız). Fabrikalar çalışsın ve insanlar ısınsın diye çalışır kömür çıkarırım(çıkarırız).
Çocuk: Eyvah mahvoldum. şu içimi oyan insan çok daha güçlüymüş benden. Ciiiin, ciiin.
Dev yeniden gelir.
Dev: Yine ne var?
Çocuk: (Ağlamaklı) Ben insan olmak istiyorum.
Dev: Sana başka şansının olmadığını söylemiştim. Hem sen, zaten insandın.
Çocuk: Ama en güçlü oymuş.
Dev: İşte böyle çocuğum. İnsan kendi gücünün ve yeteneğinin farkına varmıyor. Bu ders senin için en büyük ödüldür. Seni tekrar eski haline döndüreceğim.
Çocuk: Yaşasın eski halime döndüm. Vay be! (Dağa ve güneşe bakar) Demek ki çalışan, üreten insan, aslında en güçlü olanmış. Hiç başkalarına öykünmeye gerek yokmuş. İnsan gücünün farkına varmalı ve kendi geleceğini eline almalı.
Ayağa kalkar ve çalışmaya başlar.
|